Atölye Afife olarak biz, yaratıcı dramanın tekniklerinden faydalanarak, katılımcıların tamamen ingilizce konuşulan bir ortamda, dile maruz kalmasını ve dili oyunun bir parçası olarak algılayarak pratik etmelerini sağlamayı hedefliyoruz. Bu bağlamda, katılımcılarımızın yaş gruplarına uygun sürelerde, dil becerilerine ve kazanımlarına uygun tasarladığımız oyunlardan oluşan müfredatımızla dil üretimini destekliyoruz.
Var olan eğitim sisteminde, İngilizce dersleri ağırlıklı olarak, kitaplardan ve çalışma kâğıtlarından oluşur. Okul ortamında sıraların arkasına saklanan öğrencileri kitap ve öğretmen merkezli eğitim anlayışının dışına, ana dilini öğrendiği gibi doğal ortamına, gerçek yaşamla bağlantılı oyunlar oynamaya davet ediyoruz.
Neden mi?
Yabancı dil öğreniminde en sık karşılaşılan sorun, şüphesiz ki öğrencinin yaşadığı gerginlik, utangaçlık ve rahatsızlık hissidir. Özellikle küçük yaş gruplarındaki ve ilk gençlik dönemindeki bireylerin doğal yaşam alanında ve gerçek hayat bağlantılı oyunlarla daha çabuk öğrendiği ve bu yolla öğrendiklerinin daha kalıcı olduğu yapılan akademik çalışmalarda görülmektedir. Hata karşıtı eğitim sistemlerinin yarattığı hata yapma korkusu, öğrenen kişide kaygıya sebep olan ve öğrenmenin önüne geçen en büyük engeldir. Kaygı öğrenen kişide oyuna, derse katılmama, kendini gizleme, keyif almasını engelleme gibi sebeplerle, öğrenmenin gerçekleşmesini geciktir ve bazen de tamamen engelleyebilir. Öğrenci kendini ne kadar kaygılı ya da gergin hissederse, öğrenme de o ölçüde engellenecektir.İngilizce öğretiminde, dramanın kullanımı, İngilizceyi kuramsal bir ders olmaktan çıkarır. Aksine, pratikle birlikte kalıcılığı sağlanan eğlenceli bir çalışmaya dönüştürür.
Dramanın kullanımı, öğrencinin canlandırdığı bir karakteri, çözüm ürettiği problemi, tasarladığı bir olayı, oynadığı bir oyunu ya da sunduğu projeyi bir anıya dönüştürmesini, dolayısıyla o ‘an’ içinde yaşayarak öğrenmesini sağlar. Bu durum aslında öğrencinin yabancı dili öğrenme sürecini ana dili öğrenme sürecine yakınlaştırır. Hayat ile iç içe hayata dair durumlarla baş ederken kullanılan dil hem gerekli hem kalıcı bir hal alır. Akademik çalışmalara bakıldığında yabancı dil öğretiminde bir çok yaklaşımla aslında bunun sağlanmaya çalışıldığı görülecektir:
Bütün bu yaklaşımların tamamında görülen gerçek hayat bağlantılı öğrenmenin gerekliliği açık olsa da bunu ders ortamında ve izole aktivitelerle başarmak mümkün olmamaktadır. İngilizcenin anadil olarak kullanılmadığı yabancı bir bağlamda, eğitmenin ingilizceyi anadili olarak kullanan biri olması durumunda bile bu durumu sağlamak kolay olmaz. Bunun temel sebebi ilkokul-ortaokul öğrencilerinin yaşları sebebiyle ders temalarını ne kadar ilgi çekici olursa olsun hayatlarıyla bağdaştıramamaları ve aslında ciddiye alamamalarıdır. Bu yaş grubunun en ciddiye alıp hayata geçirdiği şeyin oyunlar olduğu düşünülürse yaratıcı dramanın ingilizce öğrenimi için oldukça başarılı bir araç olduğu anlaşılacaktır. Oyunlar hayat kesitlerinin kolayca canlandırılabildiği alanlar olarak yaşamla ilintili bağlamları oluşturmamızı sağlarken, öğrencilerin de ciddiyetle sarılacağı bir aktivite oluşturur. Öğrencilere bağlam oluşturmak adına gerçek yaşam durumunu taklit ettirmek yerine onu bunun bir oyun olduğu bilgisi dahilinde oyunun sonucundaki hedefe yönlendirmek öğrencinin dünyasında daha gerçekçi ve sürdürülebilir olacaktır. Oyunun içinde dili araçsallaştıran öğrenci için öğrenmenin gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
İngilizce Yaratıcı Drama Atölyelerini Nasıl Tasarlıyoruz?
Öncelikle atölye katılımcılarının yaş grubu ve ingilizce dil seviyesini belirleyip, aynı grupta olabilecek katılımcıları belirliyoruz. Yakın yaşlarda ve dil becerisine sahip öğrencilerin ihtiyaçlarına ve ilgilerine uygun oyunlar tasarlıyoruz.
Bir atölye üç ana bölümden oluşmaktadır. Öncelikle öğrencinin hem bedenini ve sesini hem de arkadaşlarına, lidere ve ortama uyum sağlamasını kolaylaştıracak ısınma bölümü. Bu ilk bölümde öğrenci hem fiziksel ve mental olarak kendini grubun bir parçası gibi hissetmekte rahatlarken hem de o günün kazanımı ve temasıyla alakalı ilk sinyalleri alacaktır. Ardından ana oyun diye adlandırdığımız yine o günün kazanımına uygun olarak üretim temelli oyun oynanır. Burada grup çalışması, ikili çalışmalar ya da bireysel çalışmalar şeklinde gerçekleşebilir. Son olarak ise sunum aşaması gerçekleştirilir. Sunum aşamasında üretilen şey her ne ise onun sunumu yapılır ve bu yolla aslında aynı zamanda da o atölyenin bir değerlendirilmesi yapılmış olur.
Okullara, gruplara, kullanılan kitaplara ya da öğretilmek istenen temalara göre atölye planları tarafımızca planlanmaktadır.